-
1 bir karış boyunda
цIыкIужъый, цIыкIу -
2 bir karış olmuyor
бжиз хъурэп -
3 dili bir karış
беспардо́нный, невозде́ржанный на язы́к -
4 dili bir karış dışarı çıkmak
си́льно уста́ть, вы́сунуть язы́к (от жары, быстрой ходьбы и т. п.) -
5 suratı bir karış
зла́я / раздражённая / разгне́ванная физионо́мия -
6 aklı bir karış havada
adj. light-headed, flighty -
7 aklı bir karış havada olmak
have one's head in the clouds -
8 woolgathering dalgin, akli bir karis havada
dalginlik, akli baska yerde olmaEnglish to Turkish dictionary > woolgathering dalgin, akli bir karis havada
-
9 aklı bir karış havada olmak
to have one's head in the clouds -
10 ağzı bir karış açık kalmak
to bowl over -
11 karış
-
12 dil
язы́к (м)* * *1) анат. язы́кküçük dil — язычо́к
2) язы́к, речьölü dil — мёртвый язы́к
Türk dili — туре́цкий язы́к
Türk Dil Kurumu — Туре́цкое лингвисти́ческое о́бщество
yazı dili — пи́сьменный язы́к
3) язы́к, язычо́к (замка, колокола и т. п.)4) воен. язы́к, пле́нныйdil almak / tutmak — взять пле́нного
5) геогр. коса́••dil kılıçtan keskindir — посл. язы́к остре́е бри́твы
- dili ağırlaşmakdilin kemipi yok — погов. язы́к без косте́й
- dil ağız vermemek
- dilinin altındaki baklayı çıkarmak
- dilinin altında bir şey var
- dilinden anlamak
- dilini bağlamak
- dilinin belâsını çekmek
- dilinin belâsını bulmak
- dili bir karış
- dili bir karış dışarı çıkmak
- dili çalmak
- dil çıkarmak
- dili çözülmek
- dili damağına yapışmak
- dili damağı kurumak
- dilini değdirmemek
- dillere destan olmak
- dile dolamak
- diline dolamak
- dili dolaşmak
- dillerde dolaşmak
- dil dökmek
- diller dökmek
- dili döndüpü kadar
- dili dönmemek
- dili durmamak
- dile düşmek
- dillere düşmek
- dilinden düşürmemek
- dil ebesi
- dili ensesinden çekilsin!
- dilini eşek arısı soksun!
- dilini fare mi yedi?
- dilini kedi mi yedi?
- dile gelmek
- dile getirmek
- dil kaymak
- dili kaymak
- dilini kesmek
- dile kolay
- dili kurtlu
- dilinden kurtulamamak
- dili kurusun!
- dil otu yemiş
- diline saplam olmak
- diliyle sokmak
- dilini tutamamak
- dilini tutmak
- dili tutuldu
- diliyle tutulmak
- diliyle yakalanmak
- dilinde tüy bitmek
- dilinin uçuna gelmek
- dilinin ucuyla
- dili uzamak
- dil uzatmak
- dili varmamak
- dile vermek
- diline virt etmek
- dili yanmak
- dili yatkın
- dilini yutmak
- dili zifir -
13 ağız
",-ğzı 1. mouth. 2. rim, brim (of a cup or an opening). 3. muzzle (of a gun). 4. intersection, corner (of roads). 5. cutting edge, blade (of a knife). 6. dialect; regional accent. 7. persuasive talk, forceful way of speaking. 8. mus. regional form. 9. time: iki ağız twice. üç ağız three times. 10. brink. -dan 1. orally, verbally. 2. by mouth. -ından 1. as heard directly from. 2. in the name of. -ıyla (to tell) personally. -ını açacağına gözünü aç. Don´t stand gaping, open your eyes. -ını açıp gözünü yummak to swear a blue streak, rant and rave. -ı açık 1. open, uncovered (receptacle). 2. idiotic, moronic. -ı açık ayran delisi halfwit, simpleton. -ı (bir karış) açık kalmak to gape with astonishment. -ını açmak 1. to open one´s mouth. 2. to speak up. 3. to give vent to one´s feelings. 4. to gape with astonishment. -/-ını açmamak not to open one´s mouth; to be silent, hold one´s tongue. - açtırmamak /a/ to give (someone) no opportunity to talk. - ağıza to the brim. - ağıza dolu brimful, brimming. - ağıza vermek to whisper privately to each other. -dan ağıza by word of mouth, by rumor. -dan ağıza yayılmak (for a rumor) to be spread by word of mouth. -a alınmaz/alınmayacak obscene, very vulgar, unmentionable. - alışkanlığı the habit of using a certain expression. -ına almamak /ı/ not to mention, not to let pass one´s lips. -/-ını aramak /ın/ to sound out (a person). - armonikası harmonica, mouth organ. -ına atmak /ı/ to put (something) in one´s mouth. -ı aya, gözü çaya bakmak to be absentminded, be inclined not to pay attention to one´s work. -ına bakakalmak /ın/ to be spellbound by (one´s) words. -ından baklayı çıkarmak to put aside considerations and speak out, let the cat out of the bag. -ında bakla ıslanmamak not to be able to keep a secret. -ına bakmak /ın/ 1. to wait for (someone´s) words. 2. to obey blindly. -ına/-ının içine baktırmak to have great charm in talking. -ından bal akmak to talk sweetly. -ını bıçak açmamak to be too distressed to talk, have one´s mouth sealed with grief. -ı bir in agreement on what to say. -ına bir kemik atmak /ın/ to throw (someone) a bone, give (someone) money to keep him quiet. -ına bir parmak bal çalmak /ın/ to try to put (someone) off by promises or petty gains. -ına bir şey/çöp koymamak not to eat a thing. -ına bir zeytin verip altına/ardına bir tulum tutmak to do a small favor and expect a big return. -ını bozmak to swear, use bad language. -ı bozuk foulmouthed, scurrilous. - bozukluğu abusiveness. - burun birbirine karışmak 1. (for one´s anger, sadness, or fatigue) to show in one´s face. 2. (for one´s face) to be battered and bruised. -ına burnuna bulaştırmak /ı/ to mess up (a job). -ını burnunu dağıtmak /ın/ to pound (one´s) face, beat (someone) up. -ı burnu yerinde good-looking, attractive, handsome. -ı büyük boastful. -ında büyümek (for food) to be hard to swallow. -ından çıkanı/çıkan sözü kulağı duymamak/işitmemek not to realize what one is saying, to (get angry and) explode. -ından çıkmak to slip out without being intended. -ından çıt çıkmamak not to divulge a word, (for someone´s mouth) to be sealed. -ı çiriş çanağına dönmek to have one´s mouth get dry and bitter. -da dağılmak (for pastry) to be delicious, be delectable. -ını dağıtmak /ın/ colloq. to hit (someone) in the mouth, sock (someone) in the kisser. - dalaşı/dalaşması quarrel, row. -ına değin up to the brim. - değişikliği variety in food. -ı değişmek to change one´s tune. - değiştirmek to change one´s tune. -ı dili bağlanmak not to open one´s mouth, be silent. - dil vermemek to be too sick to talk. -ı dili yok. He submits meekly./He doesn´t protest. -ından dirhemle laf/söz/lakırdı çıkmak to be someone of few words, be tight-lipped: Şadan´ın ağzından dirhemle laf çıkar. Şadan is a man of few words. -dan dolma muzzle-loading. - dolusu küfür unrestrained swearing. -ından dökülmek 1. to be said unconvincingly or halfheartedly. 2. to be evident from one´s wor -
14 клочок
parça* * *м••клочо́к земли́ — bir avuç / bir karış toprak
небольшо́й клочо́к земли́ — küçük bir toprak parçası
преврати́ться в клочо́к бума́ги — bir kağıt parçası haline gelmek
-
15 Fußbreit
Fußbreit <-> mum jeden \Fußbreit Boden kämpfen her karış toprak için savaşmak;er wich keinen \Fußbreit zurück bir karış (bile) geri çekilmedi -
16 surat
1) физионо́мия, ро́жа, ря́шка2) недово́льная физионо́мия / ми́наsurat asmak — насу́питься
••- suratını ekşitmek
- surata bak süngüye davran
- suratı bir karış
- suratı değişmek
- suratından düşen bir parça
- suratına indirmek
- suratı kalmamak
- suratı kasap süngeriyle silinmiş
- surat mahkeme duvarı -
17 коротыш
мbir karış beberuhi; bacaksızın biri -
18 коротышка
м, ж, разг.bir karış beberuhi; bacaksızın biri -
19 обрастать
несов.; сов. - обрасти́1) kaplanmakобраста́ть мхом — (her yanı) yosun tutmak; yosunlanmak
2) ( волосами) saçı sakalı uzamak; tıraşı bir karış uzamak ( о небритом человеке)3) разг. bağlamakобраста́ть жи́ром — yağ bağlamak
ку́хня обросла́ гря́зью — mutfağı pislik götürüyor
-
20 пядь
- 1
- 2
См. также в других словарях:
bir karış — sf. 1) Çok kısa Bir karış boyu var. 2) Çok az Bir karış toprağı yok. Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller bir karış beberuhi … Çağatay Osmanlı Sözlük
suratı bir karış asılmak — öfkelenmek, kızmak ve somurtmak Hemen suratları bir karış asılır, ona bir sövüp saymadıkları kalır. Y. K. Karaosmanoğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
suratı bir karış — surat bir karış … Çağatay Osmanlı Sözlük
dili bir karış dışarı çıkmak (veya sarkmak) — koşmaktan, yürümekten ve yorulmaktan çok susamak Koştu koştu da dili bir karış sarktı. S. F. Abasıyanık … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir karış beberuhi — alay çok kısa boylu kimse … Çağatay Osmanlı Sözlük
dil bir karış — (birinde) saygısızca karşılık verenler için kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
boyun bir karış uzadı — alay gereği olmayan o işi yapmakla sanki yükseldin anlamında söylenen bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
karış — is. Parmaklar birbirinden uzak duracak biçimde gergin duran elde, başparmak ve serçe parmakların uçları arasındaki açıklık Yürüyüp geçeceğim, basacağım yerlerin her bir karış mübarek toprağı benim için mukaddesti. H. R. Gürpınar Birleşik Sözler… … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir — is. 1) Sayıların ilki 2) Bu sayıyı gösteren 1, I rakamlarının adı 3) sf. Bu sayı kadar olan Bir kalem. 4) sf. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı) Bir adam sizi arıyor. 5) sf. Tek Allah birdir. 6) sf. Beraber Hep biriz, ayrılmayız … Çağatay Osmanlı Sözlük
ağzı açık (veya ağzı bir karış açık) kalmak — çok şaşırmak, şaşakalmak Ağzım açık kalmış, çatal elimden düşmüş, yeşil salatalar pantolonuma dökülmüş. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
surat bir karış — öfkeli, kızgın ve somurtkan … Çağatay Osmanlı Sözlük